“Bu da demektir ki daha 200 yıl öncesinde topluluğumuzun çok
büyük bir kısmı, en azından yaşama tarzı olarak, göçebe yani Yörük ya da
Türkmen idi. Çoğumuzun beş nesil önceki dedesi büyük olasılıkla göçebeydi.”
(s.86)
“… büyük ölçüde yerleşik yaşama geçişimizin ancak 19.
yüzyılda gerçekleştiğinin anlaşılmasından sonra fazla söze gerek kalmamaktadır.
İki yüzyıl. Toplumların tarihinde çok kısadır ve çok yavaş işleyen psikolojik
zaman, bu kadar kısa sürede bir topluluğun psikolojisinin değişimine izin
vermez.” (s.94)
“Bize göre, göçebelik ruh halinin niye bizi bu kadar
etkilediğini anlamak için yeteri kadar tarihsel malzeme vardır; göçebelik
tarihimiz çok eski, yerleşik yaşama geçişimiz ise nispeten çok yenidir. "
(s.99)
“Mekanla iğreti ilişkisi nedeniyle bedeni sürekli yer
değiştiren göçebe, söze yaslanıp kalıp yapılarla zihnini sabitlemeye
çalıştığından, bırakın onun için uğraşmayı felsefi düşünce için gerekli olan iç
derinliklere göç ihtiyacını engellemeye çalışır. Göçebe şimdiye, an’a
çakılıdır, düşüncesindeki en mühim soru, pratik olarak şimdi ne yapılması
gerektiğidir.” (s.219-220)
“Elinizde tuttuğunuz bu kitabın temel tezi, … göçebe ruh
halinin Türklerin psikolojilerinde belirleyici etkisini hala sürdürdüğüdür”.
(s.21)
“Kentlileşme, İslamlaşma ve modernleşme süreçlerindeki tüm
gelişmelere rağmen, göçebelik ruh hali, hala Türk grup psikolojisinin temel
belirleyicilerinden birisidir.” (s.38-39)
“Bu noktada göçebe Türklerin pek doğal olarak yerleşik ev
hayatının esası olan “temel” kavramını bilmedikleri, Divanü Lügati’t Türk’te bu
kavramın bulunmadığı da belirtilmelidir.” (s.102)
Gerek mekanla iğreti ilişkimiz, gerek hareketin hayatımızda
tuttuğu yer nedeniyle, ütopyamız, dünya cennetimiz hep ötede olmuş,
bulunduğumuz yerde kendimize bir cennet yaratmak düşüncesi, tarihimizde hemen
hemen hiç görülmemiştir. Göçebe zihniyetinin kültürümüze verdiği en büyük
zararlardan biridir bu. (s.170-171)
“Türkler göçebe-sözlü kültüre sahip olmalarının yanı sıra
savaşçı zihniyet yapısına, potlaca dayalı, segmenter bir toplumsal formasyona
da sahiptiler. Tüm bu özellikleri bir arada gösteren bir toplumun da kitaba ve
okuryazarlığa önem vermesi, okumuş ve felsefi düşünceye yatkın insanları öne
çıkarması pek zordur.” (s.222)
“Ama Türkiye’deki Cumhuriyet sonrası nüfus ve yerleşim
hareketlerine bir bakmamız bile, göçebeliğin yerleşikliğe ve kentliliğe
dönüşmesi açısından sürecin henüz tamamlanmadığını, kentli-modern bir toplum
olabilmemiz için toplumumuzun önünde daha uzun yıllar bulunduğunu görmemize
yetecektir”. (s.40)
“Modern Türk toplumunda “köylülük” diye nitelenen tutumlar,
aslında doğrudan doğruya göçebelik zamanlarının bakiyesidir.” (s.103)
“Bugün “ev-bark” anlamında kullandığımız “konut” sözcüğünün
kökünde bile “konmak” fiili bulunduğuna göre varın gerisini siz hesap edin.”
(s.105)
“arandığında toplumsal yaşantımızda daha birçok göçebelik
izi bulunabilir.”
“Ne yazık ki çağdaş psikiyatri ve psikoloji literatüründe
göçebelik ve göçebe ruh hali hakkında bizim bu kitapta anlatmaya çalıştığımız
türden tek satır bile yoktur. Tamamen Batılı bakışla geliştirilmiş olan bu
literatür, büyük olasılıkla göçebeliği insanlığın çok eskilerde kalmış ve
birkaç çok küçük istisna dışında aşılmış bir bebeklik dönemi olarak gördüğünden
konuyla ilgilenme gereği duymamıştır”. (s.132)
“… Türklerin tarihleri boyunca değişime dirençli olan
davranış tarzları bulunmaktadır. Göçebe bir topluluk olmaları ve göçebe ruh
haline sahip bulunmaları bu davranış tarzlarından yalnızca bir tanesidir.”
(s.153)
“… “göçebe ruh hali”miz
gündelik hayatımızın bir çok yerine sızmıştır.” (s.164)
“Göçebe, yarın buralardan çekip gidiverecek gibidir;
zihninde denkleri hep sarılı, kervanı her an hazırdır.” (s.169)
“Türklerin en zor dönemlerde yaptıkları hiç beklenmedik
atılımlarda, yenileşme girişimlerinde göçebe ruh halinin büyük payı vardır.”
(s.34)
“Ne yazık ki çağdaş psikiyatri ve psikoloji literatüründe
göçebelik ve göçebe ruh hali hakkında bizim bu kitapta anlatmaya çalıştığımız
türden tek satır bile yoktur. Tamamen Batılı bakışla geliştirilmiş olan bu
literatür, büyük olasılıkla göçebeliği insanlığın çok eskilerde kalmış ve
birkaç çok küçük istisna dışında aşılmış bir bebeklik dönemi olarak gördüğünden
konuyla ilgilenme gereği duymamıştır.” (s.132).
Ama ne yazık ki akademi çevreleri bugüne kadar bu türden
göçebeliğin psikolojisi üzerinde hiç durmamıştır.” (s.135)
“Zira ne biz “yaşama tarzı olarak göç” dediğimiz olguyu
yeterince biliyoruz ne de literatürde bu konuda yararlanabileceğimiz bir bilgi
var.” (s.149)
tüm Türk toplulukları tarihlerinde birçok kez zorunlu,
travmatik göçlere maruz kalmışlardır.
“Yüzlerce yıl göçebe bir yaşam tarzı sürdürdükten sonra,
toplumumuzun bugün hemen tamamı yerleşiktir. Bin yıl devam eden İslamlaşma
sürecine son iki yüzyıldır modern uygarlık sürecinin bir parçası olma güdüsü de
eklenmiş ve toplumumuzun çehresi büyük ölçüde değişmiştir. Çehresindeki tüm bu
değişikliklere rağmen toplumumuzun kolektif bilinç dışı, derin psikolojisi
üzerinde, göçebelik yaşantısından kaynaklanan ruh halleri etkide bulunmayı sürdürmektedir.
Ne ki böylesine kalıcı ve etkili olmasına rağmen göçebelik yaşantıları ve
göçebe geçmişimiz üzerinde yeterince durulmamaktadır. Göçebelik-yerleşiklik
ayrımı, siyasal tarih, sanat tarihi ve inanç tarihi açısından oldukça önemli
görülüp değerlendirmelere neden olduysa da tarihsel ve psikoloji açısından
incelenmeden kalmıştır.” (s.9)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder