Bülent Ağaoğlu
6 Mayıs 2010
Başka etkenlerle birlikte göçebe özelliğimiz
bize Türkiye’yi kazandırdı. Başka kültürlerle ilişkiye geçmemizi sağlayarak
yeni kültür sentezlerini gerçekleştirdik. Biz Türklerin en büyük kazancı bu
olsa gerek. Geçmişimizi büyük ölçüde kaplayan bir dönemin mirası olarak
davranışlarımızı etkileyenleri kitaplaştırmakta çok geç kaldığımız anlaşılıyor.
“Niye böyleyiz”
dendiğinde, cevaplardan birisi de, “Türk’ün
Göçebe Ruhu” kitabından sonra
“göçebeliğin getirdiği olumlu toplumsal özelliklerimiz yanında olumsuz
özellikler de bulunmaktadır. Halimiz bu sebepledir” olmalı. (Bu, göçebe
yaşantımıza ilişkin bir suçlama ve eleştiri değildir. O, bizim objektif
gerçeğimiz.)
Temel kelimesinin etimolojik kökeninin
Türkçe olmadığını kitaptan öğrendim. Göçebe zihniyetinin büyük etkisiyle olsa
gerek bizi ilgilendiren konuların temeline bakmıyoruz, detayı sevmiyoruz,
yüzeysel değerlendirmelerle yetiniyoruz. Sonrasında çözülmeyen sorunlarımız dağ
gibi birikiyor…
Kitabı göçebe zihniyetinin olumlu ve
olumsuz olarak yol açtıklarını ortaya koymak açısından bir ilk başlangıç olarak
görmek gerekir. Sıfırı “1”
yapmak çok zordur. Eser kendi alanında sıfırı “1” yapmıştır. Bundan sonra yazılması
gereken bir çok detay için ilk kapı açılmıştır artık.
KİTAP
İÇİN ÖNERİLERİM
Kitabın önemli pasajlarından bir demet yapılıp
internete konulabilir. Bunların bir ligi düzenlenebilir. Siteyi ziyaret edenler
bunları nasıl bir önem sırasına diziyorlar bu belli olacaktır.
İşlenmemiş bir konu. İlk Dr. Erol Göka
bütünleştirici bir eser hazırladı. Kitabını geliştirmesini bekliyoruz.
Tüm akademisyen psikologlarımızın elinde bu
kitap bulunmalıdır. Tabii, bunun nasıl mümkün olacağı bir soru işareti…
Biz Türklerin göçebeliği konusunda (özellikle
de, günümüzde bize olumlu ve olumsuz yansıyan yönleri üzerine) ne gibi
araştırmalar yapılmalıdır? Mesela 100 maddelik bir liste hazırlanabilir. Dr.
Erol Göka bunu yaparsa büyük bir yol göstermiş olur, vizyon verebilir.
Günümüze kadar göçebeliğimiz üzerine ne
gibi araştırmalar ve incelemeler yapılmıştır, kimler yapmıştır, bunlar bir
bölümde anlatılabilir.
Son göçerlerimiz üzerine ne gibi
araştırmalar yapılmıştır, bunlar anlatılabilir.
Folklor dergilerinde kitabı tanıttırmak
gerekir.
ÖNERİ - GENEL
Türklerin göçebeliği üzerine günümüze kadar
kaç kitap yayınlandı bilgisine kitabın yeni baskısında yer verilebilir.
Göçebelik, mevcut halimizin kök nedenlerinden.
Çok araştırmaya muhtaç bir alan. Bir maden konu.
Geçmişimizde büyük bir dönemi kapsayan bir
yaşam biçimimiz için uluslararası bir sempozyum düzenlenmelidir.
Şu anda yaşayan göçerlerle yapılabilecek
araştırma çalışmaları neler olabilir? Bu listelenebilir.
Akdeniz, Çukurova ve Muğla
üniversitelerinde “Göçebelik Araştırma Merkezi” kurulabilir.
Bir beyin fırtınası toplantısı
yapılmalıdır.
---------------
Yazılabilecek eserler:
Edebiyatımızda, folklorumuzda göçebelik,
göçerlik konusunda neler yazılmış? Bir makale hazırlanabilir. Bir antoloji
yayınlanabilir. Konu aslında bir yüksek lisans tezinde işlenebilir.
Detay eserler verilebilir: Mimarlığımızda,
şehirciliğimizde göçebeliğin etkileri; Günlük hayatımızda göçebelik etkileri;
Düşünce hayatımızda göçebeliğin etkileri.
Türklerin göçebeliği üzerine çıkan akademik
makaleler ve kitap içindeki bölümler bir kitapta derlenip yayınlanabilir.
Osmanlı döneminde göçebeleri iskan etme,
yerleşik hayata geçirme üzerine ne gibi yayınlar var? Çok sayıda yayın
olabilir. Varsa, makalelerden güzel bir derleme yapılabilir.
Göçebe zihniyeti(miz) isimli bir kitap
hazırlanabilir.
Kaynakça
Göçebelik hakkında yabancı yayınlar
kaynakçası hazırlanabilir.
Hazırladığım kaynakça başkaları tarafından
derinlemesine geliştirilebilir.
“Son göçerler” üzerine çıkan son 30-40
yılın haberleri derlenebilir.
Çadır kaynakçası hazırlanabilir.
Özetli, açıklamalı bir kaynakça hazırlanıp
yayınlanabilir
ÖNERİ - KİTABA İLİŞKİN
Kronolojik olarak karşılaştırmalı bir liste
verilebilir: Batı dünyası ile göçebe Türkler. Biz göçebelik sürecindeyken Batı
dünyası hangi aşamadaydı? Bunun detayları verilebilir.
Literatürde göçebeliğimizin hangi konuları
işlendi, hangileri işlenmedi, kimler yazdı? Bu konuya yer verilebilir.
“Türkler göçebedir, göçebe değildir”
tartışmalarına kitapta bölüm olarak yer verilebilir. Ayrıca bu konunun bir
kitabı yapılmadı.
Yerleşik toplumlar ile göçer toplumlar
karşılaştırmasına bölüm ayrılabilir.
Tablo ile çeşitli göçebe toplumları
karşılaştırması yapılabilir : En göçebe biz miydik?
İkinci bölümün mevcudiyetine rağmen,
geçmişte yaşadığımız göçebeliğimizin bizi günümüzde olumlu etkileyen ve olumsuz
etkileyen yönleri maddeler ve özel iki bölüm halinde işlenebilir. Maddeler
halinde işlenmesi ve listelenmesi okuyucunun hafızasında kalıcı etkiler bırakabilir.
Geçmişte konar-göçerlerimizin gün içindeki
yaşantılarının detayı verilebilir. Günlük yaşam döngüsü nasıldı?
Kitabı okuduktan sonra daha bir anladım ki,
göçebeler geçicilik üzerine temelleniyor. Bir türlü durmuşluk, oturmuşluk
yaşayamamaktır göçerlik. Bunun günümüze
yansımasında her alandan bir çok örnek verilebilir, olayların derinine inemiyoruz,
yüzeysel kalıyoruz. Temele bakmıyoruz. Birçok alanımız özellikle bu taşıdığımız
miras sebebiyle sallantılı. Bu konu, kitapta işlenebilir. (Prof. Dr. İlber
Ortaylı bu gerçeğimize 2002 yılında değinmiş: "Türkler, göçebelikten kalma
militarist ve militan bir toplumdur. Ayrıca, bu yapıya özgü bir pragmatizm
vardır. Derinlemesine hiçbir mesele alınmaz, anlık çözümlere gidilir. Uzun
vadeli program yoktur. Bunun örneklerini çarpık ve kaçak yapılaşmada
görürsünüz. Hiçbir şekilde maziye ve geleceğe bakmayı bilen bir toplum
değildir, ancak, çok dinamik toplumdurlar. Çok tuhaf bir şekilde sanayiye
düşkündür. Daha 15. asırda, ahalinin %95'inin göçebe ve köylü olduğu bir imparatorluk,
muhteşem tersaneler, tophaneler yapmıştır." Finansal Forum, 16.3.2002).
Çok uzun bir dönem mi yaşadık göçebeliği?
Bu kronolojik olarak verilebilir.
Ruh genel bir kavram. Göçebelikten arta
kalan en önemli bakiye zihniyettir diye düşünüyorum. Zihniyet daha ağırlıklı
sonuçlara yol açan bir güç, bir derinlik, bir etki. Bu da genlerimize işlemiş
gibi. Kitapta zihniyet konusuna özel olarak yer verilebilir.
Kitabın yeni baskısında Dr. Erol Göka ile
yapılan röportajda yer alan şu ifadeye özellikle yer verilmesini önermek isterim:
"Göçebelik
bir yerde 'eğreti' durmak demektir, bugün neyimiz eğretiyse, mesela şehirciliğimiz,
demokrasimiz, ezcümle modernliğimiz, orada göçebeliğin payını araştırmak
gerekir". Akşam Pazar, 18.4.2010. Dr. Erol Göka “Araştırmak
gerekir” diyor. Bunun detayı verilebilir. Ne gibi araştırmalar yapılmalı. Tek
tek, biraz da içerikleri özetle verilerek kitabın yeni baskısında açıklanabilir.
Yukarıdaki tespitle, halimize ilişkin
tarihsel kök nedenlerden birisi teşhis edilmektedir. Ulus olarak devamlı tekrar
ettiğimiz bir davranış biçimimiz, olguların sonuçları üzerinden gündem
yaratmak, bu gündemle meşgul olmak fakat olayların temel nedenlerine
inmemektir. Bu bakımdan kitaptaki temel teşhis, genel davranış biçimimizden bir
“u” dönüşünü içermektedir.
Temel kelimesinin kökeninin Türkçe olmadığı
kitapta belirtiliyor. Temele ilişkin konular hep uzağımızda kalmış. Mesela
binalarımızın temelinle 1999 depremine kadar ilgilenmiyorduk, deprem gerçeğinin
farkında değildik. Konutların aksesuarları ile ilgileniyorduk. Bu temel
konusunun da çok detayı var. Bunlara yer verilebilir. (Yine, mesela binaların
temel su yalıtımı ile ilgilenmeyiz, kanalizasyon, altyapı konuları ilgimizi
çekmez vs.)
Göçebeliğin bir başka olumsuz etkisi de sistem
kuramama sorunumuzda kendini gösteriyor olsa gerek. Bu sistem kuramama konusuna
kitapta detaylarıyla yer verilebilir (Sistemli düşünememek, sistemli hareket
edememek vs.) Sorunları hep “sistem sorunu” olarak değerlendiririz, fakat bir
türlü de bu sistem kurma işinde olması gereken performansı yakalayamayız. “Sistem
kuramama”yı göçebelikten kalan en ama en önemli iki zihniyet sorunumuzdan birisi
olarak değerlendiriyorum. (Bir diğeri de
hadiselerin, olguların derinine inmemek, detaya bakmamak. Bizim zıddımız ise
Anglo-Saksonlar olsa gerek…).
“Peki, en önemli soruyu, şimdi bitirirken
soralım: Göçebe-sözlü kültürden çıkış yolu var mıdır?”. (s. 221). Bu soru cevaplarıyla
birlikte belki de ikinci bir yeni kitabı hak ediyor.
Göçebelerde soyutlama yeteneği
gelişememiştir diye düşünüyorum. Bu konuya kitapta yer verilebilir. Dr. Erol
Göka kitapta bu konunun ipucunu veriyor : “Felsefi düşünce için durmak, nesnel
dünya ve kendi üzerine düşüncelere dalarak saptananları soyut kategoriler halinde belleğe ve yazıya
kaydetmek gerekir.” (s.220)
Kitapta; “Göçebelikten toplumsal
yaşantımıza kalan miras elbette yayla şenlikleriyle sınırlı değildir,
arandığında toplumsal yaşantımızda daha birçok göçebelik izi bulunabilir."
şeklinde yazılmış. Bunun başka örnekleri de detaylı olarak yazılabilir. Bu izi
sistematik olarak ilk Dr. Erol Göka kitaplaştırmış oldu. Mesela “Toplumsal
Yaşantımızda Göçebelik İzleri” isimli bir kitap neden yazılmasın…
Göçebelik bizim geçmişimizde çok önemli bir
yer tutuyorsa, hakkında değerlendirme içerecek şekilde çok sayıda eser verilmiş
olması gerekmez miydi? Neden gereken sayıda eser verilmemiştir? Bu konuya
kitabın yeni baskısında yer verilebilir.
Günümüze kadar
halen köylülükten kurtulamadığımız söylenir. Doğrusu göçebe zihniyetinden
kurtulamadığımız şeklinde olmalıdır sanırım. Bunu kitaptaki bir ifadeden
hareket ederek yazdım: “Modern Türk
toplumunda “köylülük” diye nitelenen tutumlar, aslında doğrudan doğruya
göçebelik zamanlarının bakiyesidir.” (s.103)
“Ne yazık ki çağdaş psikiyatri ve psikoloji
literatüründe göçebelik ve göçebe ruh hali hakkında bizim bu kitapta anlatmaya
çalıştığımız türden tek satır bile yoktur” derken sanırım yerli literatür
kastediliyor. Eğer böyleyse kitabın yeni baskısında belirtilebilir mi?
SORU - KİTABA İLİŞKİN
19. yüzyıla kadar ne kadarımız yerleşikti? 19.
yüzyılda bile büyük bir kısmımız konar-göçer miydik? Bunun genel nüfus içinde
oranı nedir? Köylerde şehirlerde oturanlarımız, göçerlere göre ne orandaydı?
Osmanlı’da konar-göçer nüfus sayıları tutuluyor muydu? Osmanlı 19. yüzyıla
kadar konar-göçer yaygınlığını önleyemedi mi?
Göçerliği yaşamış ve göçerliği yaşamamış
toplumların karşılaştırmalı bir listesi zaman dilimlerine göre verilebilir.
Bizim bir de göç konumuz var (Orta Asya’dan
göçümüz). Bu tür büyük bir göçü yaşamış ve yaşamamış toplumların
karşılaştırmalı bir listesi zaman dilimlerine göre verilebilir.
Dünyada göçebeliği en uzun süre yaşayan
topluluklar Türkler midir? Dünyanın gelmiş geçmiş en göçer toplumu Türkler
midir? Başka uluslarla zaman süreleri belirtilerek bir tablo verilebilir.
Şu anda kaç göçerimiz var? Adana, Antalya, Karaman,
Tarsus, Mersin vs. illerde… Günümüzde son göçerlerden söz edilebilir.
Sorunlarımızın kökeninde göçebelik
yaşantımızdan gelen kimi olumsuzluklar ağırlıklı olarak varsa neden bu konuda hiç
araştırma yapılmamış? Bu konudaki düşünceler kitapta yazılabilir.
"Biz bu kitapta akademide ittifakla
savunulan Türklerin göçebe bir geçmişten geldikleri, İslamlaşmalarıyla hemen
hemen aynı zamanda yerleşik yaşama geçtikleri fikrinden hareket ediyoruz."
şeklinde yazılı. Kitabın başka bir yerinde de ancak 19. yüzyılda yerleşik
yaşama geçebildiğimiz yazılı... Ayrıca şu satırlar da var: "Türklerin
önemli bir kısmı, Anadolu’da hızla toprağa bağlandılar, yarı-göçebeliğe
geçtiler, yeryüzündeki en sağlam köylü topluluklarından birini
oluşturdular" (s.243). Sanırım bu satırlar arasında bir çelişki yoktur…
“Keza Türk geleneksel yaşamında, 4 neslin
aynı konutu kullandığı pek enderdir.” (s.118). Batılılarda bu konunun durumu
nedir? Başka toplumlarla karşılaştırmalı bir bilgi olarak kitapta yer alabilir.
Şehircililik literatürümüzde göçebeliğimizin
etkileri ele alınmış mıdır? Bu konuda kitapta bilgi verilebilir. Göçebelik
geçmişimizden gelen izler, şehirciliğimize büyük etki yapmış görünüyor…
KİTAP
Kitap bilim dünyasında tartışılmalıdır. Bu
nasıl sağlanabilir, üzerinde düşünmek gerekir.
“Elbette, değişimi kabul ediyoruz ama neyin
değişmediğine, aynı kaldığına ve değişmeyenin bugün toplumsal davranışımız
üzerinde ne kadar ve ne ölçüde etkide bulunduğuna da bakmak istiyoruz.
Ruhumuzdaki göçebelik izlerinin peşini bu nedenle sürüyoruz. Karşımızdaki akademik önyargı dağının ve bu dağı aşmak zorunda
olduğumuzun farkındayız.” (s.94) “Akademik önyargı dağı” konusu
detaylandırabilir.
“Ne yazık ki çağdaş psikiyatri ve psikoloji
literatüründe göçebelik ve göçebe ruh hali hakkında bizim bu kitapta anlatmaya
çalıştığımız türden tek satır bile yoktur. Tamamen Batılı bakışla geliştirilmiş
olan bu literatür, büyük olasılıkla göçebeliği insanlığın çok eskilerde kalmış
ve birkaç çok küçük istisna dışında aşılmış bir bebeklik dönemi olarak
gördüğünden konuyla ilgilenme gereği duymamıştır.” (s.132). Sanırım yerli
literatür kast ediliyor…
“Göçebeliğin zihinlerimizde yaptığı ilk
çağrışım, dinamizm ve esnekliktir”. (s.180) Kitabın yeni baskısında örnekler
verilebilir.
Kitap başlığında “ruh” kelimesi yerine
“zihniyet” kelimesini kullanmak daha uygun olur mu üzerinde düşünülebilir. Ya
da, “Göçebe zihniyeti” isimli, sadece bu alana ayrılan bir kitap yazılabilir. Kitabın 171. sayfasında “…Göçebe zihniyetinin
kültürümüze verdiği en büyük zararlardan biridir bu” şeklinde bir ifade ile Dr.
Erol Göka bir kapı aralamış. Buradan devam ettirilebilir. “Ruh” kelimesini
genel bir girizgah olarak algıladım. “Zihniyet” ise daha farklı ve esas fayda
ve zarar özleri sanırım burada duruyor.
ÇEŞİTLİ
“… büyük ölçüde yerleşik yaşama geçişimizin
ancak 19. yüzyılda gerçekleştiğinin anlaşılmasından sonra fazla söze gerek
kalmamaktadır. İki yüzyıl. Toplumların tarihinde çok kısadır ve çok yavaş
işleyen psikolojik zaman, bu kadar kısa sürede bir topluluğun psikolojisinin
değişimine izin vermez.” (s.94). Bu,
psikolojinin en temel gerçeklerinden olsa gerek... Bunu şimdiye kadar hiç
bilmiyordum. Çok önemli bir bilgi.
Kitap
sebebiyle aklıma gelen konuyla ilgili çeşitli kilit kelimeler:
Göçebe zihniyeti
Kaktı göç eyledi Avşar illeri
Kervansaray
konar-göçer fasit dairesi.
hareket devamlı konar-göçer…
yörük oymak
geçmişte, yerleşelim mi göçelim mi
kararsızlığımız.
Çeşitli
notlarım:
itaat kültürü kitabı.
internette göçebelikle ilgili çok az sayfa
var.
son göçer adıyla belgesel yapılmış.
ABD göçü.
Göçlerimiz bir türlü bitmiyor: Ayrıca bir
de 19. yüzyıl sonunda ve 20. yüzyıl başında Anadolu'ya Balkanlar ve
Kafkaslardan büyük bir göç dalgası yaşanmıştır. 60'lı yıllarda Avrupa
ülkelerine işçi göçü gerçeği vardır. 80'li yıllarda da Bulgaristan'dan göçler
olmuştur.
Geçmişte göçebe ağırlıklı oluşumuza olumsuz
bir gözle bakmıyorum. Bilimsel olarak anlamaya, değerlendirmeye çalışıyorum. O
zamanın şartları sonucu göçebe bir hayat tarzı sürmüşüz.
Kendime
teknik not:
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün
“Türkler Bibliyografyası”nda göçebelik konusuna ilişkin bölüm var mı? Turkolischer
Anzeiger kapsamında göçebelik künyeleri olabilir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder